19 NİSAN  CUMA - 23 NİSAN SALI 2024

“Tarihsel Süreç İçerisinde İslam ve Sanat”

16.02.2022 - 14:33, Güncelleme: 16.02.2022 - 15:11
 

“Tarihsel Süreç İçerisinde İslam ve Sanat”

“Tarihsel Süreç İçerisinde İslam ve Sanat”

  İslam sanatları nasıl doğmuştur? İslam sanatı (Islamic art) ifadesi 19. yy. ürünüdür. Klasik dönemde bu tür tanımlama görülmediği gibi buna ihtiyaç da yoktu. Kavram, bu sanata dışarıdan bir bakışı da ifade etmektedir. Çünkü klasik dönem için sadece “sanat”ın değil birçok olgunun başına İslam kelimesini getirmek zait addedilir. Hakim kültür İslam olunca onun dışında bir kavrayış mümkün değildir. Bahsi geçen dönem İslam ifadesi kullanılmadığı gibi icra edilen sanat faaliyetinin de kuramsal bir izahının yapılmasına gerek duyulmamıştır. Sanat eseri muhatabı, sanatçı ile aynı tasavvuru paylaştığı için ortak bir neşvede buluşmuşlardır. Oysa günümüz insanı için değişen kültürle birlikte eskiyi kavramak, o ortak neşveyi duymak neredeyse imkansız hale gelmiş; geçmiş sanat eserlerinin kültürel kodlarının izahı bir ihtiyaç olarak kendisini göstermiştir. Sanat tarihçileri de hâkim İslam kültürünün kaynaklarını incelemiş ve bunların geçmişteki eserlere yansımalarından hareket ederek dönemin estetik tasavvurunu belirlemeye çalışmışlardır. Bugün bir İslam sanatı teorisinden bahsedebiliyorsak bu çabanın bir sonucudur. İşte bu nazarla baktığımızda şöyle bir sanat tasavvurundan bahsedebiliriz: “Allah güzeldir, güzeli sever.” Hadis-i Şerifi, İslam’da sanat kavramının çerçevesini çizmiştir, denebilir. İslam sanat tasavvurunda “güzel” kavramı mevzubahis olunca kastın Allah yahut onun sıfatlarından biri olduğu hatırda tutulmalıdır. Güzellik, bu durumda insan eliyle üretilen bir kavram değil; Allah’ın kendi güzelliğinin tecellisi yoluyla ihsan buyurduğu keşfedilecek bir kavram, tabiatta bulunan izlerin takip edilmesi suretiyle ulaşılacak bir menzildir. Müslüman muhayyilenin sanatla ilişkisinde dıştan içe içten dışa bir yol izlemesi de bu kavrayışa dayanır. Güzel olanın ilahi olandan ayrılmaması, sanatın, güzelliği icat etmek ya da yaratmak değil var olana işaret etmek amacıyla doğduğunu gösterir. İslam’da tabiatla kurulan çok boyutlu ilişkide tabiatın bir işaret olarak varlığı esastır. Hem sanatsal güzelliğe hem de bilgiye ulaşmak için tabiat temel zemindir. İslam düşüncesinde sanatın bilgi ile güçlü bir bağı vardır. Gerçeğin bilgisinden ayrı düşünülmeyen sanat, bilimler kategorisi içinde yer alır. Günümüzde sanatın aynı zamanda bir ilim olduğu bilinci ihmal edildiği için onun, hakikatle olan irtibatı kesilmiştir, denebilir. Sanatın artık bilimle irtibatının kesilmesi güzelliğin Hakk’ın da herhangi bir yönüne tekabül etmediğini düşünmenin sonucudur. Oysa bilgi düzeyini koruyarak ve güzelliği temaşa ederek hakikate ulaşma cehdi, sanatkârı kendi bireysel çatışmaları içinde kaybolmaktan korur. Böyle bir çaba; ne gizemli, maceralı olan ne de yolcusunu bilinmezliklere terk eden bir yolculuktur. İslam sanatında yürünen yol aynı yol olsa hatta daha önce yürünmüş bile olsa tecrübenin derecesine göre çeşitlenen huzur dolu temaşadır, dimağda kalan. İslam estetiğinde sanatkâr, sanata bir şükür vesilesi olarak bakar. “Tecrübe edilen olgu ya da hakikatin dile getirilmesinde” sanatı, daha doğrudan ve daha canlı ve yoğun bir ifade imkânına sahip olması bakımından tercih eder. Samsun Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Dekan Yardımcısı Dr. Öğretim Üyesi Mustafa Uğur Karadeniz   İslam sanatlarının temel kaynakları nelerdir? Bir sanat ait olduğu kültür evreninde anlam kazanır. O sanatın anlaşılabilmesi için de o kültürün kodlarının iyi bilinmesi icap eder. Söz konusu İslam sanatı ise, öncelikle İslam dininin temel kaynaklarının bu sanata etkisi üzerinde durulmalıdır. İslam inancının şüphesiz temel kaynağı vahiydir. Kur’an’ın da Mekke’de -Kâbe’nin burada bulunması İslam sanatı açısından ayrıca önemli- vahyi, Hz. Muhammed’in sünneti (fiilî ve kavlî) ve özellikle onun Medine’ye hicreti İslam sanatının oluşumunda doktriner anlamında belirleyici olmuştur. Dört Halife Dönemi’nde girişilen fetih faaliyetleri ile Müslümanların Bizans ve Sasani kültürüyle yakından tanışmaları da İslam sanatına etki eden diğer bir faktör olarak sayılabilirse de İslam sanatının onların izinde gidip gölgesinde kaldığını söylemek yanlış olacaktır. İslam sanatının kuramsal arka planını anlamak için İslam’ın kendi iç dinamiklerine yönelmek gerekmektedir. Kısacası İslam sanatı, İslam düşüncesinden doğmuştur. İslam düşüncesinin sanata yansıyan boyutlarına bakıldığında da yine Kur’an ve Hadis’in merkezde olduğu görülecektir. İslam sanatı ilke ve kurallarını belirlerken kendi kaynaklarından faydalanmıştır. Bu yüzden İslam sanatlarının doktriner anlamdaki kaynakları arasında Kur’an-ı Kerim, Hadis-i Şerif, Kâbe ve hatta Hz. Peygamber’in Medine’deki Mescid-i Nebevi ve ona bitişik evini de saymak yanlış olmayacaktır. Kur’an’ın İslam sanatındaki bu hâkim rolünü, İslamî sanatların, büyük bir isabetle Kur’anî sanatlar olarak adlandırılabileceği ortaya koyar. Ev’in, İslam sanatlarındaki belirleyiciliği ise İslâmî düzenin bir kale veya bir saray üzerine değil de bir “ev” üzerine kurulmasından kaynaklanır. Müslüman hâkimiyetine giren bölgeye darulislam (İslam evi) denmesi, bu düşüncenin bir yansımasıdır. Kâbe’nin, Beytullah (Allah’ın evi) olarak isimlendirilmesi de bu anlayışla doğrudan ilgilidir. Türklerin yönetim merkezi olan saraylarına, Edirne, Eski İstanbul ve Topkapı Sarayı’na, Darussade demesi de bu anlayıştan bağımsız değildir. Ayrıca zaten saray kelimesi de Farsça “serây” (ev) kelimesinden gelmektedir. İslam’da şehir düzeninde evin caminin bir uzantısı olmasının ilkesel dayanağı, Hz. Muhammed’in evinin de caminin bir uzantısı olmasıdır. İslam sanatının tam olarak anlaşılabilmesi için bir de onun “göçebelik” kökenine dikkat çekilmelidir. Bu anlamda çöl, hem değişkenlik hem de duyuş olarak İslam sanatlarının geneli için kullanılabilecek bir metafor olarak karşımıza çıkmaktadır. İslam sanatı, özellikle çölde olduğu gibi “bakir doğanın işlevine benzer biçimde tefekküre” çağırır. Ancak sanattaki yaratıcı düzenin, “çölün doğasındaki içkin kaosa karşıt” olduğu özellikle vurgulanmalıdır. Bu tefekkür, insan zihninin kendi dışında bir şeye takılmasına ve ruhunu “bireyselleştiren” bir biçime kaptırmasına neden olacak her imgeyi dışlayarak bir “boşluk” yaratır. Tefekküre alan açan bir boşluk fikri, İslam düşüncesinde mevcuttur. İslam sanatındaki oldukça zengin, “soyut biçimli süsleme”, zannedilenin aksine “bu boşluğu doldurmak” ya da boşluk korkusunu  (horror vacui) yenmek için değildir. Hatta “süregiden ritmi” ve “sonsuz bir dokuma parçasına benzemesi” ile bu boşluğu destekler. “Zihni tuzağa düşürmek”, “hayalî bir dünyaya sürüklemek” ve ona telkinlerde bulunmak yerine, “zihinsel pıhtılaşmaları” çözer. Cenneti hatırlatacak biçimde “akan suyun, alevin, rüzgârda sallanan yaprakların tefekkür edilmesi” ise bilinci, “putlarından” ayırır.   İslam sanatlarının tarihsel gelişim süreci hakkında bilgi verebilir misiniz? Edebiyat ve mimarî özelinde gelişen İslam sanatı, Hadis ve Kur’an araştırmaları ile ortaya çıkan kuramsal ilkelerin etkisi altında teşekkül etmiştir. Hz. Peygamber’in örnek hayatı, bir başlangıç olarak alınabilir. Onun hayatla kurduğu ilişki sanatın da hayatla ölçülü bir ilişki içinde gelişmesini sağlamıştır. Emevilerle birlikte cami ve şehir mimarisi daha da gelişerek Hicaz bölgesinin dışına doğru yayılmıştır. Bizans, Roma ve Eski İran etkileri İslamî ilkelerle zenginleştirilerek özgün bir İslam sanatı teşekkül etmiştir. Abbasiler’den sonra gelen çeşitli hanedan ve devletler elinde coğrafyanın, yerel kültürün ve yeni ihtiyaçların oluşturduğu çerçeve, İslam sanatının yüzyıllar içinde zenginleşerek kalıcılaştığı bir zemin olmuştur. Aslında ana ilkeler korunmakla birlikte elde edilen bu çeşitlilik İslam sanatının çağlar üstü bir kalıcılığa eriştiğini de gösterir. Dr. Mustafa Uğur Karadeniz'in "İslam Sanatlarında Estetik/Güzeli Anlamak" adlı eseri   İslam sanatlarını kategorize etmemiz ya da sınıflandırmamız mümkün müdür? Geleneksel İslâm sanatları nelerdir?   Hatla başlayan İslam sanatı, mimari, edebiyat, tezyin, musiki, minyatür olarak kabaca tasnif edilebilir. Tezyin içinde ebru, tezhib gibi şimdi artık neredeyse atölye sanatları olarak anlaşılabilecek türleri de dahil edebiliriz.   İslam sanatlarına ait temel kavramlar nelerdir?   İslam sanatı ile ilgili kavramların bir kısmıyla, başka kültürlerde de karşılaşmak mümkündür. İslam düşüncesinin benimsediği bazı ilkelerin başka kültürlerde bulunması, İslam düşüncesinin geçmişteki kültürlerle aynı zihniyet dünyasından birebir etkilenmesi sonucunu doğurmaz. İslam düşüncesinin ve bu düşünceden doğduğu belli olan İslam sanatının tam olarak anlaşılması için kavramların da birlikte ele alınması bir zarurettir. Bu kavramların bazıları, tek tek ele alındığında İslam düşüncesi, bir yandan eski Yunan, Mısır ve Bizans kültürüyle öte yandan Uzak Asya kültürleriyle benzer dünya görüşüne sahip olduğu yanılgısına düşülebilir. Tevhit, aşinalık, gayrişahsilik, hendesi, sonsuzluk, modüler yapı, tekrar, simetri, üsluplaştırma, temaşa ve tenevvü önemli kavramlar arasında yer alır.   Geleneksel İslam sanatları modernize edilebilir mi?   Modern kelimesinden günümüzü anlayacaksak elbette İslam yaşanıyorsa onun sanat kavrayışı da kendisini göstermelidir. İslam hayata bir bütün olarak baktığı onu parçalara ayırmadığı için hayata dair her soru ve ihtiyaca da kendi ilkeleri çerçevesinde cevap vermiştir. Bununla birlikte yaşanan irtifa kaybı ve kültürel kıblesizlik nedeniyle İslam sanatının ilkeleri silikleşmiş, eski eserlerin özünden koparılmış basit taklitleri görünür olmuştur. Sinema, mimarî, edebiyat ve görsel sanatlarda temel ilkeleri koruyarak İslam sanatı mevhumu devam ettirilebilir. Ama öncelikle nostalji hissinden çıkıp hayata dahil olacak bir bakış açısına ihtiyaç var. Söyleşimize katılarak değerli bilgiler veren, bizleri aydınlatan Dr. Mustafa Uğur Karadeniz Hocamıza teşekkür ediyoruz.
“Tarihsel Süreç İçerisinde İslam ve Sanat”

 

  1. İslam sanatları nasıl doğmuştur?

İslam sanatı (Islamic art) ifadesi 19. yy. ürünüdür. Klasik dönemde bu tür tanımlama görülmediği gibi buna ihtiyaç da yoktu. Kavram, bu sanata dışarıdan bir bakışı da ifade etmektedir. Çünkü klasik dönem için sadece “sanat”ın değil birçok olgunun başına İslam kelimesini getirmek zait addedilir. Hakim kültür İslam olunca onun dışında bir kavrayış mümkün değildir. Bahsi geçen dönem İslam ifadesi kullanılmadığı gibi icra edilen sanat faaliyetinin de kuramsal bir izahının yapılmasına gerek duyulmamıştır. Sanat eseri muhatabı, sanatçı ile aynı tasavvuru paylaştığı için ortak bir neşvede buluşmuşlardır. Oysa günümüz insanı için değişen kültürle birlikte eskiyi kavramak, o ortak neşveyi duymak neredeyse imkansız hale gelmiş; geçmiş sanat eserlerinin kültürel kodlarının izahı bir ihtiyaç olarak kendisini göstermiştir. Sanat tarihçileri de hâkim İslam kültürünün kaynaklarını incelemiş ve bunların geçmişteki eserlere yansımalarından hareket ederek dönemin estetik tasavvurunu belirlemeye çalışmışlardır. Bugün bir İslam sanatı teorisinden bahsedebiliyorsak bu çabanın bir sonucudur. İşte bu nazarla baktığımızda şöyle bir sanat tasavvurundan bahsedebiliriz:

“Allah güzeldir, güzeli sever.” Hadis-i Şerifi, İslam’da sanat kavramının çerçevesini çizmiştir, denebilir. İslam sanat tasavvurunda “güzel” kavramı mevzubahis olunca kastın Allah yahut onun sıfatlarından biri olduğu hatırda tutulmalıdır. Güzellik, bu durumda insan eliyle üretilen bir kavram değil; Allah’ın kendi güzelliğinin tecellisi yoluyla ihsan buyurduğu keşfedilecek bir kavram, tabiatta bulunan izlerin takip edilmesi suretiyle ulaşılacak bir menzildir. Müslüman muhayyilenin sanatla ilişkisinde dıştan içe içten dışa bir yol izlemesi de bu kavrayışa dayanır. Güzel olanın ilahi olandan ayrılmaması, sanatın, güzelliği icat etmek ya da yaratmak değil var olana işaret etmek amacıyla doğduğunu gösterir.

İslam’da tabiatla kurulan çok boyutlu ilişkide tabiatın bir işaret olarak varlığı esastır. Hem sanatsal güzelliğe hem de bilgiye ulaşmak için tabiat temel zemindir. İslam düşüncesinde sanatın bilgi ile güçlü bir bağı vardır. Gerçeğin bilgisinden ayrı düşünülmeyen sanat, bilimler kategorisi içinde yer alır. Günümüzde sanatın aynı zamanda bir ilim olduğu bilinci ihmal edildiği için onun, hakikatle olan irtibatı kesilmiştir, denebilir. Sanatın artık bilimle irtibatının kesilmesi güzelliğin Hakk’ın da herhangi bir yönüne tekabül etmediğini düşünmenin sonucudur. Oysa bilgi düzeyini koruyarak ve güzelliği temaşa ederek hakikate ulaşma cehdi, sanatkârı kendi bireysel çatışmaları içinde kaybolmaktan korur. Böyle bir çaba; ne gizemli, maceralı olan ne de yolcusunu bilinmezliklere terk eden bir yolculuktur. İslam sanatında yürünen yol aynı yol olsa hatta daha önce yürünmüş bile olsa tecrübenin derecesine göre çeşitlenen huzur dolu temaşadır, dimağda kalan. İslam estetiğinde sanatkâr, sanata bir şükür vesilesi olarak bakar. “Tecrübe edilen olgu ya da hakikatin dile getirilmesinde” sanatı, daha doğrudan ve daha canlı ve yoğun bir ifade imkânına sahip olması bakımından tercih eder.

Samsun Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Dekan Yardımcısı Dr. Öğretim Üyesi Mustafa Uğur Karadeniz

 

  1. İslam sanatlarının temel kaynakları nelerdir?

Bir sanat ait olduğu kültür evreninde anlam kazanır. O sanatın anlaşılabilmesi için de o kültürün kodlarının iyi bilinmesi icap eder. Söz konusu İslam sanatı ise, öncelikle İslam dininin temel kaynaklarının bu sanata etkisi üzerinde durulmalıdır. İslam inancının şüphesiz temel kaynağı vahiydir. Kur’an’ın da Mekke’de -Kâbe’nin burada bulunması İslam sanatı açısından ayrıca önemli- vahyi, Hz. Muhammed’in sünneti (fiilî ve kavlî) ve özellikle onun Medine’ye hicreti İslam sanatının oluşumunda doktriner anlamında belirleyici olmuştur. Dört Halife Dönemi’nde girişilen fetih faaliyetleri ile Müslümanların Bizans ve Sasani kültürüyle yakından tanışmaları da İslam sanatına etki eden diğer bir faktör olarak sayılabilirse de İslam sanatının onların izinde gidip gölgesinde kaldığını söylemek yanlış olacaktır. İslam sanatının kuramsal arka planını anlamak için İslam’ın kendi iç dinamiklerine yönelmek gerekmektedir. Kısacası İslam sanatı, İslam düşüncesinden doğmuştur. İslam düşüncesinin sanata yansıyan boyutlarına bakıldığında da yine Kur’an ve Hadis’in merkezde olduğu görülecektir.

İslam sanatı ilke ve kurallarını belirlerken kendi kaynaklarından faydalanmıştır. Bu yüzden İslam sanatlarının doktriner anlamdaki kaynakları arasında Kur’an-ı Kerim, Hadis-i Şerif, Kâbe ve hatta Hz. Peygamber’in Medine’deki Mescid-i Nebevi ve ona bitişik evini de saymak yanlış olmayacaktır. Kur’an’ın İslam sanatındaki bu hâkim rolünü, İslamî sanatların, büyük bir isabetle Kur’anî sanatlar olarak adlandırılabileceği ortaya koyar. Ev’in, İslam sanatlarındaki belirleyiciliği ise İslâmî düzenin bir kale veya bir saray üzerine değil de bir “ev” üzerine kurulmasından kaynaklanır. Müslüman hâkimiyetine giren bölgeye darulislam (İslam evi) denmesi, bu düşüncenin bir yansımasıdır. Kâbe’nin, Beytullah (Allah’ın evi) olarak isimlendirilmesi de bu anlayışla doğrudan ilgilidir. Türklerin yönetim merkezi olan saraylarına, Edirne, Eski İstanbul ve Topkapı Sarayı’na, Darussade demesi de bu anlayıştan bağımsız değildir. Ayrıca zaten saray kelimesi de Farsça “serây” (ev) kelimesinden gelmektedir. İslam’da şehir düzeninde evin caminin bir uzantısı olmasının ilkesel dayanağı, Hz. Muhammed’in evinin de caminin bir uzantısı olmasıdır.

İslam sanatının tam olarak anlaşılabilmesi için bir de onun “göçebelik” kökenine dikkat çekilmelidir. Bu anlamda çöl, hem değişkenlik hem de duyuş olarak İslam sanatlarının geneli için kullanılabilecek bir metafor olarak karşımıza çıkmaktadır. İslam sanatı, özellikle çölde olduğu gibi “bakir doğanın işlevine benzer biçimde tefekküre” çağırır. Ancak sanattaki yaratıcı düzenin, “çölün doğasındaki içkin kaosa karşıt” olduğu özellikle vurgulanmalıdır. Bu tefekkür, insan zihninin kendi dışında bir şeye takılmasına ve ruhunu “bireyselleştiren” bir biçime kaptırmasına neden olacak her imgeyi dışlayarak bir “boşluk” yaratır. Tefekküre alan açan bir boşluk fikri, İslam düşüncesinde mevcuttur. İslam sanatındaki oldukça zengin, “soyut biçimli süsleme”, zannedilenin aksine “bu boşluğu doldurmak” ya da boşluk korkusunu  (horror vacui) yenmek için değildir. Hatta “süregiden ritmi” ve “sonsuz bir dokuma parçasına benzemesi” ile bu boşluğu destekler. “Zihni tuzağa düşürmek”, “hayalî bir dünyaya sürüklemek” ve ona telkinlerde bulunmak yerine, “zihinsel pıhtılaşmaları” çözer. Cenneti hatırlatacak biçimde “akan suyun, alevin, rüzgârda sallanan yaprakların tefekkür edilmesi” ise bilinci, “putlarından” ayırır.

 

  1. İslam sanatlarının tarihsel gelişim süreci hakkında bilgi verebilir misiniz?

Edebiyat ve mimarî özelinde gelişen İslam sanatı, Hadis ve Kur’an araştırmaları ile ortaya çıkan kuramsal ilkelerin etkisi altında teşekkül etmiştir. Hz. Peygamber’in örnek hayatı, bir başlangıç olarak alınabilir. Onun hayatla kurduğu ilişki sanatın da hayatla ölçülü bir ilişki içinde gelişmesini sağlamıştır. Emevilerle birlikte cami ve şehir mimarisi daha da gelişerek Hicaz bölgesinin dışına doğru yayılmıştır. Bizans, Roma ve Eski İran etkileri İslamî ilkelerle zenginleştirilerek özgün bir İslam sanatı teşekkül etmiştir. Abbasiler’den sonra gelen çeşitli hanedan ve devletler elinde coğrafyanın, yerel kültürün ve yeni ihtiyaçların oluşturduğu çerçeve, İslam sanatının yüzyıllar içinde zenginleşerek kalıcılaştığı bir zemin olmuştur. Aslında ana ilkeler korunmakla birlikte elde edilen bu çeşitlilik İslam sanatının çağlar üstü bir kalıcılığa eriştiğini de gösterir.

Dr. Mustafa Uğur Karadeniz'in "İslam Sanatlarında Estetik/Güzeli Anlamak" adlı eseri

 

  1. İslam sanatlarını kategorize etmemiz ya da sınıflandırmamız mümkün müdür? Geleneksel İslâm sanatları nelerdir?

 

Hatla başlayan İslam sanatı, mimari, edebiyat, tezyin, musiki, minyatür olarak kabaca tasnif edilebilir. Tezyin içinde ebru, tezhib gibi şimdi artık neredeyse atölye sanatları olarak anlaşılabilecek türleri de dahil edebiliriz.

 

  1. İslam sanatlarına ait temel kavramlar nelerdir?

 

İslam sanatı ile ilgili kavramların bir kısmıyla, başka kültürlerde de karşılaşmak mümkündür. İslam düşüncesinin benimsediği bazı ilkelerin başka kültürlerde bulunması, İslam düşüncesinin geçmişteki kültürlerle aynı zihniyet dünyasından birebir etkilenmesi sonucunu doğurmaz. İslam düşüncesinin ve bu düşünceden doğduğu belli olan İslam sanatının tam olarak anlaşılması için kavramların da birlikte ele alınması bir zarurettir. Bu kavramların bazıları, tek tek ele alındığında İslam düşüncesi, bir yandan eski Yunan, Mısır ve Bizans kültürüyle öte yandan Uzak Asya kültürleriyle benzer dünya görüşüne sahip olduğu yanılgısına düşülebilir. Tevhit, aşinalık, gayrişahsilik, hendesi, sonsuzluk, modüler yapı, tekrar, simetri, üsluplaştırma, temaşa ve tenevvü önemli kavramlar arasında yer alır.

 

  1. Geleneksel İslam sanatları modernize edilebilir mi?

 

Modern kelimesinden günümüzü anlayacaksak elbette İslam yaşanıyorsa onun sanat kavrayışı da kendisini göstermelidir. İslam hayata bir bütün olarak baktığı onu parçalara ayırmadığı için hayata dair her soru ve ihtiyaca da kendi ilkeleri çerçevesinde cevap vermiştir. Bununla birlikte yaşanan irtifa kaybı ve kültürel kıblesizlik nedeniyle İslam sanatının ilkeleri silikleşmiş, eski eserlerin özünden koparılmış basit taklitleri görünür olmuştur. Sinema, mimarî, edebiyat ve görsel sanatlarda temel ilkeleri koruyarak İslam sanatı mevhumu devam ettirilebilir. Ama öncelikle nostalji hissinden çıkıp hayata dahil olacak bir bakış açısına ihtiyaç var.

Söyleşimize katılarak değerli bilgiler veren, bizleri aydınlatan Dr. Mustafa Uğur Karadeniz Hocamıza teşekkür ediyoruz.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve hedefgazetesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.