Park ınn
Özgür Kaleözü
Köşe Yazarı
Özgür Kaleözü
 

Sessiz İstilanın Getirdikleri

Merhaba değerli okuyucularım, Geçtiğimiz hafta temel bilimlerin neler olduğunu, temel bilimlerin insanlığın ilerlemesinde nasıl kilit bir rol oynadığını, yenebilir otların neler olduğunu anlayarak başlayan sürecin bizi bugün gezegenler arası seyahate götürdüğünü ana hatları ile ortaya koymuştuk. Bu hafta için ise bu sürece daha yakından bakmayı planlamıştım. Ancak, hafta içi yaşanan elim bir cinayet, bir eğitimcimizin, İbrahim Oktugan’ın görevi başında, silaha erişim sorunu olmayan (!), daha önce de şiddete bulaşmış, yabancı uyruklu (Iraklı) bir öğrenci tarafından şehit edilmesine değinmeden geçemem. Görevi başında şehit olan tüm kamu görevlilerine sonsuz minnetimi sunarken kutlu hatıraları ve ebediyete uğurladığımız ruhları önünde mahcubiyet ve saygı ile eğiliyorum. Can Yakıcı Bir Gerçek: Okullarda güvenlik ihtiyacı Bir öğretmenin görevi, öğrencilere bilgi ve becerileri aktarmakla kalmaz, aynı zamanda onlara rehberlik etmek, onları motive etmek, değerlerini ve etik prensiplerini geliştirmelerine yardımcı olmaktır. Ancak, böyle bir kutsal görevi yerine getirirken doktorlarımız gibi öğretmenlerimizin de güvenlik endişesiyle karşılaşması, toplumun ne kadar derin bir kriz içinde olduğunun bir göstergesidir. Bu tür trajik olaylar her zaman yürekleri burkar. İnsanlık adına büyük bir kayıp ve acı verici bir olay olan bir öğretmenin görevi başında silahla öldürülmesi, sadece bireysel bir trajedi değil, aynı zamanda toplumsal bir sorunun da yansımasıdır. Özellikle, ülkemizde uzun süredir devam eden sessiz işgal; bu ve benzeri olayların daha sık yaşanmasına sebep olacaktır. Çocuklarımızı geleceği hazırlamasını beklediğimiz öğretmenlerimize hak ettikleri ücretleri ödeyemiyorduk. Artık görevleri başında can güvenliğini de sağlayamaz hale geldik. Artık “şımarıklık”, “haylazlık”, “hiperaktiviteye bağlı davranış bozukluğu”, “sosyal medyadan kaynaklanan yozlaşma” gibi tanımlarla göreceli şekilde masumlaştırıp küçültebildiğimiz olayların çok daha ötesinde planlı olarak silahla işlenmiş bir cinayetten bahsediyoruz. Bu tür olaylar, toplumda derinlemesine bir sorunu işaret eder. Eğitim kurumlarında güvenlik önlemlerinin yetersiz olması, silahların kolay erişilebilir olması, gençler arasında şiddetin normalleşmesi gibi faktörler, bu tür trajedilere zemin hazırlayabilir. Bu nedenle, sadece olayın yüzeyinde değil, altında yatan sorunları da ele almak ve çözmek önemlidir. Burada başat olarak öne çıkan faktör, her ne kadar üstü kapatılmak istense de suçu işleyen öğrencinin şiddet geçmişidir. Böylesine şiddet yüklü kaç öğrencinin okullarımızda her gün dolaştığını bilmiyoruz. Bilmemizi sağlayacak tüm yollar tıkalı. Artık isimlerinde de anlayamıyoruz çocuklarımızın sınıfında kimlerin olduğunu... Burada sorunun büyüklüğünün bir itirafı olarak benim çözüm önerimde bile maalesef yer alan, gözden kaçırılmaması gereken en önemli husus okullarda güvenlik önlemlerine ihtiyaç duyar haline gelmiş olmamızdır. Evet, artık okullarımızda “güvenlik" önlemlerine ihtiyacımız var. Can yakıcı bir gerçeklik. Yüzleşmemiz gereken soru ise; Neden? Sessiz işgale kimler neden izin veriyor? Toplumun tüm kaynaklarını sömürmesine rağmen toplum neden ciddi bir reaksiyon vermiyor? Cevap çok basit aslında. Sosyal yardımlarla ayakta tutulan toplumun bakış açısı, son derece daraltılmış durumda ve en kritik meselelere bile siyasi / ideolojik tarafgirlikle bakılıyor. Akrep ve Ateş Çemberi: Hemen hepimizin bildiği bir hikayedir ateş çemberine düşen akrebin kendisini zehirlemesi. Ancak bu hikayede bilinmeyen gerçeklik, eğer çemberde akrep yalnız değilse, çemberin içinde gördüğü her şeyi tehdit olarak görecek ve kendisini öldürmeden önce hayatının en sert savaşını bu kimi gerçek kimi sahte tehditlere karşı verecektir. Kendisine doğrudan dokunmayan ateşi son dakikaya kadar görmezden gelen akrep gibi, bir gün ateş çemberi daraldığında toplumun şiddete varan öfkesi korkarım ki en büyük zararı yine Türk milletine verecektir. Elbette bu ateş çemberi içinde hırçınlaşan akrep, çemberin içinde kimler varsa, onlarla da sert ve acımasız bir kavgaya tutuşacaktır. O gün gelmeden ülkemizin ve Türk milletinin içinde olduğu ateş çemberinin fark edilmesi dileğiyle.  
Ekleme Tarihi: 16 Mayıs 2024 - Perşembe

Sessiz İstilanın Getirdikleri

Merhaba değerli okuyucularım,

Geçtiğimiz hafta temel bilimlerin neler olduğunu, temel bilimlerin insanlığın ilerlemesinde nasıl kilit bir rol oynadığını, yenebilir otların neler olduğunu anlayarak başlayan sürecin bizi bugün gezegenler arası seyahate götürdüğünü ana hatları ile ortaya koymuştuk. Bu hafta için ise bu sürece daha yakından bakmayı planlamıştım. Ancak, hafta içi yaşanan elim bir cinayet, bir eğitimcimizin, İbrahim Oktugan’ın görevi başında, silaha erişim sorunu olmayan (!), daha önce de şiddete bulaşmış, yabancı uyruklu (Iraklı) bir öğrenci tarafından şehit edilmesine değinmeden geçemem. Görevi başında şehit olan tüm kamu görevlilerine sonsuz minnetimi sunarken kutlu hatıraları ve ebediyete uğurladığımız ruhları önünde mahcubiyet ve saygı ile eğiliyorum.

Can Yakıcı Bir Gerçek: Okullarda güvenlik ihtiyacı

Bir öğretmenin görevi, öğrencilere bilgi ve becerileri aktarmakla kalmaz, aynı zamanda onlara rehberlik etmek, onları motive etmek, değerlerini ve etik prensiplerini geliştirmelerine yardımcı olmaktır. Ancak, böyle bir kutsal görevi yerine getirirken doktorlarımız gibi öğretmenlerimizin de güvenlik endişesiyle karşılaşması, toplumun ne kadar derin bir kriz içinde olduğunun bir göstergesidir.

Bu tür trajik olaylar her zaman yürekleri burkar. İnsanlık adına büyük bir kayıp ve acı verici bir olay olan bir öğretmenin görevi başında silahla öldürülmesi, sadece bireysel bir trajedi değil, aynı zamanda toplumsal bir sorunun da yansımasıdır. Özellikle, ülkemizde uzun süredir devam eden sessiz işgal; bu ve benzeri olayların daha sık yaşanmasına sebep olacaktır.

Çocuklarımızı geleceği hazırlamasını beklediğimiz öğretmenlerimize hak ettikleri ücretleri ödeyemiyorduk. Artık görevleri başında can güvenliğini de sağlayamaz hale geldik. Artık “şımarıklık”, “haylazlık”, “hiperaktiviteye bağlı davranış bozukluğu”, “sosyal medyadan kaynaklanan yozlaşma” gibi tanımlarla göreceli şekilde masumlaştırıp küçültebildiğimiz olayların çok daha ötesinde planlı olarak silahla işlenmiş bir cinayetten bahsediyoruz.

Bu tür olaylar, toplumda derinlemesine bir sorunu işaret eder. Eğitim kurumlarında güvenlik önlemlerinin yetersiz olması, silahların kolay erişilebilir olması, gençler arasında şiddetin normalleşmesi gibi faktörler, bu tür trajedilere zemin hazırlayabilir. Bu nedenle, sadece olayın yüzeyinde değil, altında yatan sorunları da ele almak ve çözmek önemlidir. Burada başat olarak öne çıkan faktör, her ne kadar üstü kapatılmak istense de suçu işleyen öğrencinin şiddet geçmişidir. Böylesine şiddet yüklü kaç öğrencinin okullarımızda her gün dolaştığını bilmiyoruz. Bilmemizi sağlayacak tüm yollar tıkalı. Artık isimlerinde de anlayamıyoruz çocuklarımızın sınıfında kimlerin olduğunu...

Burada sorunun büyüklüğünün bir itirafı olarak benim çözüm önerimde bile maalesef yer alan, gözden kaçırılmaması gereken en önemli husus okullarda güvenlik önlemlerine ihtiyaç duyar haline gelmiş olmamızdır.

Evet, artık okullarımızda “güvenlik" önlemlerine ihtiyacımız var. Can yakıcı bir gerçeklik. Yüzleşmemiz gereken soru ise; Neden? Sessiz işgale kimler neden izin veriyor? Toplumun tüm kaynaklarını sömürmesine rağmen toplum neden ciddi bir reaksiyon vermiyor? Cevap çok basit aslında. Sosyal yardımlarla ayakta tutulan toplumun bakış açısı, son derece daraltılmış durumda ve en kritik meselelere bile siyasi / ideolojik tarafgirlikle bakılıyor.

Akrep ve Ateş Çemberi:

Hemen hepimizin bildiği bir hikayedir ateş çemberine düşen akrebin kendisini zehirlemesi. Ancak bu hikayede bilinmeyen gerçeklik, eğer çemberde akrep yalnız değilse, çemberin içinde gördüğü her şeyi tehdit olarak görecek ve kendisini öldürmeden önce hayatının en sert savaşını bu kimi gerçek kimi sahte tehditlere karşı verecektir.

Kendisine doğrudan dokunmayan ateşi son dakikaya kadar görmezden gelen akrep gibi, bir gün ateş çemberi daraldığında toplumun şiddete varan öfkesi korkarım ki en büyük zararı yine Türk milletine verecektir. Elbette bu ateş çemberi içinde hırçınlaşan akrep, çemberin içinde kimler varsa, onlarla da sert ve acımasız bir kavgaya tutuşacaktır. O gün gelmeden ülkemizin ve Türk milletinin içinde olduğu ateş çemberinin fark edilmesi dileğiyle.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve hedefgazetesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.